Meksika’ya yıllar önce Ekim ayında gittim. Türkiye’ye vize uygulayan bir ülke. Türkiye’den
direk uçuş olmadığı için İstanbul- Amsterdam-Orlando ve Mexico City aktarmalı
uçuşla 16 saatte vardık. Başkenti Mexico City’e indiğimizde ilk dikkatimi çeken şeylerden biri Havalimanının şehrin tam ortasında olması ve uçağın buraya inmesiydi. Öyle ki iniş sırasında uçağın kanadı sanki yolda giden arabalara
çarpacak gibiydi.
ikinci dikkatimi çeken şey de bu canlı,
gürültülü ve zıtlıklarla dolu şehirdeki araba sayısıydı. İnanılmaz bir trafikle
karşı karşıya kaldık. Gerçi artık İstanbul’un trafiğide öyle ama gene de bana çok karışık geldi…
Ülkenin para birimi Meksika Pesosu. Amerikan doları karşılığında havaalanında
yada şehir merkezinde bozdurabilirsiniz. Başkenti Meksico City dışında birçok
büyük kenti var. Ben burada gezdiğim birkaç tanesini sizlerle paylaşıcam… Kısaca
Antik Astek medeniyetin izlerini sürebileceğiniz ve bozulmamış çok iyi korunmuş
kültürel eserlerine hayran kalacağınız, keşfetmeye doyamayacağınız zenginlikte
bir yer. İmkanı olan herkesin görmesi gereken bir ülke bence…Bu güzel ülkeye
gitmek isteyen yada merak edenler için Meksika hakkında edindiğim bilgileri paylaşmak istiyorum.
Meksika Orta Amerika'da, Karayip
Denizi ve Meksika körfezi kıyısında, Belize ve ABD arasında, Kuzey Pasifik
Okyanusu kıyısında, Guatemala ve ABD arasında yer alıyor.
Mayalar,
Astekler ve Olmekler gibi eski uygarlıklara ev sahipliği yapmış bir ülke. Pek
çok farklı kültürün üstüne bir de İspanyol
kültürününde etkisiyle ortaya zengin bir kültür çıkarmış. Dünyadaki en kalabalık İspanyolca
konuşan nüfusa sahip. Latin Amerika
ülkelerinin en kalabalık olanı Meksika. Ülkenin %60 ını Melezler,
%30 unu Kızıldereliler, %9 unu Beyazlar
oluşturuyor. Farklı coğrafi özellikleri ve geniş yüzölçümü nedeniyle
gideceğiniz bölgeye göre iklim şartları değişmektedir. Ancak genel olarak Haziran ve Ağustos ayları oldukça sıcak ve
kurak geçiyor. Mayıs ve Ekim ayları ise yağışlarla geçiyor. Buraya gelmek için
bence en güzel mevsim Kasım ile Mayıs ayları arası çünkü sıcaklık bunaltıcı
olmuyor ve nem oranı düşük oluyor. En çok mısır, soya fasulyesi, kahve, balık, acı biber ve tabiki de Tekila oldukça seviliyor
ve bol bol tüketiliyor. Çok zengin
bir mutfağa sahip, Tortilla , 300 çeşidi bulunan Taco , Sopa ve Chile verde yemeden gelmeyin. Tabi en meşhur
tekilası Corona ve yerli tekilaları da denemeyi unutmayın derim.
Meksika, oldukça geniş topraklara yayılmış bir ülke. Ziyaret edilecek bir
çok kenti var. Anlatmaya başkentten başlamak doğru olacaktır diye
düşünüyorum…
Meksika
Mexico City
Bizim ilk durak yerimiz Mexico
City’di. Mexico City çeşitli şehir ve kasabaların zaman içinde
birbirleriyle birleşmeleri sonucu oluşmuş büyük bir şehir. Meksika’nın başkentinin
kökenleri de tarihsel merkez denilen ve Azteklerin bir zamanlar gökyüzünün bir
haritası gibi kurdukları ve dört ana yöne göre hizalanmış bir şehrin üzerinde
kurulmuş bir yer . İspanyollar sonradan burayı bir satranç tahtası gibi düzenlemişler ve
manastırlarla dolu, aristokratik bir şehir haline dönüştürmüşler ve sonunda
şehir modern hayatın daha küçük boyutta bir kopyası olmuş... Gezmek için bana sorarsanız mümkün olduğunca
şehri yaya dolaşmak daha iyi. Zaten şehrin geometrik düzenliliği turistlerin Zocalo’da birleşen çeşitli
semtleri gezebilmelerini kolaylaştırıyor. Bu semtler kabaca dört bölgede
gruplanabilir: San Sebastina, Santa Maria, San Juan ve San Pablo’dur. Ayrıca
dört ana yönü belirten isimlerini Latin Amerika cumhuriyetlerinden,
ulusal kahramanlardan ve olaylardan alan bazı caddelere ulaşmakta mümkün... Kentte
yapılacak çok fazla şey var. Tarihi 8000 yıl öncesine dayanan Aztek
medeniyetine dayanan kalıntıları yerinde görme heyecanını bu şehirde yaşamak mümkün.
Akşam üzeri sokak
çalgıcılarının doyumsuz konserleriyle renklenen ve kulaklarınızın pasının
gittiği Garibaldi Meydanı, Kraliyet Meydanı, Büyük kadetral kentin en turistik
merkezlerinden…
Gezilecek yerlerden biride bence
Antropoloji Müzesi, büyük bir alanda
bulunan bu müze, İspanyolların gelişinden önceki döneme ait objeleri
sergiliyor, Meksika'nın en iyi müzesi olarak nitelendirilir -aslında, bence dünya
üzerindekilerin en iyilerinden birisi. Bu müzede, 18. Yüzyıldan, yani iki
farklı dünyanın ilk kez karşılaşmasıyla yerli mirasına duyulan ilginin yok
olmasından beri Meksika’dan toplanan önemli arkeolojik ve etnografik
koleksiyonları görebilirsiniz. 1964’de tamamlanan bu yapı o zamandan bu yana
değiştirilmeden korunmuş. 26 tane sergi salonu bulunmakta. Tüm müzeyi gezmek
birkaç gününüzü alabilir.
TEOTIHUACAN
İkinci adres TEOTIHUACAN, rehberin bize söylediği
kadarıyla dünyada çok az şehrin, ölümlülerin yaşadıkları âlemlerden daha yüce boyutta
yaşamaya alışmış tanrılarca yaşamaya değer bulunduğu söylenilen Teotihuacan işte
böyle bir şehirmiş, günümüzde halen geniş caddelerinde hissedilebilen binlerce
yıllık bir uygarlık, bu yer efsanevi bir konuma oturtulmadan önce burada
yaşamış. Şehrin tören merkezi, iki eksenin sembolik bir temsili gibi;
kuzey-güney eksenine Ölüm Caddesi deniyor, buradan tıpkı bir kelebeğin
kanatları gibi binalar, saraylar ve sunaklar her iki yana doğru uzanıyor. Bir
uçta Ay Tağınağı bulunurken diğer uçta inanılmaz büyük taş bir kütle gibi
yükselen Güneş Piramiti görülüyor. Bu iki büyük bina, doğanın binaları yapan
insan arasındaki ikiliği temsil ediyormuş. Şehrin terk edilmesinden
yüzlerce yıl sonra, insanlar bu şehri “Tanrılar Şehri” diye adlandırmışlar;
mevsimlerin ve doğal olayların döngülerinin, astronomik olaylar ile takvim arasındaki ilişkinin bu şehrin yapımında
yansıtıldığı göz önüne alınırsa bunun hiç de nedensiz yere verilmiş bir isim
olmadığı görülür.
Şehrin kalbinde, Citadel ve Great Compound adında halka açık 2 toplantı alanı
var. Citadel, merdivenlerle çıkılan 365 metre yükseldiğinde bir platform
üzerinde yer alıyor. Bu platformda, Quetzakoatl (Ana tanrılardan biri olan
Tüylü Yılan) Tapınağı adında, her katı heykellerle süslü bir piramit yer
alıyor. Etrafa tehditkâr bakışlar atan taş yılanlar, bugün bile insanı huzursuz
ediyor. Dini sebeplerden çok, idari işlere hizmet ettiği sanılan Great
Compound'da zamanında üzerinde binalar olan iki platform var.
Kaliteli duvar resimleri, bu insanların yeteneklerine, kuvvetten düştükleri
yıllarda insan kurban etmenin yaygın olduğuna işaret ediyor. Teotihuacan'ın
sonunun nasıl geldiğini kimse bilmese de, sonun vahşetine ve 8. yüzyılın şehrin
batışına şahit olduğuna dair şüphe yok.
Guanajuato
Guanajuato adlı renkli ve koloni şehrinde her yıl Ekim ayında düzenlenen
Uluslararası Cervantino Festivali yapılıyor. Bu festivalde, sanat ve kültürel etkinlikleri sahne
sanatlarıyla da süsleyerek, opera, çağdaş dans, tiyatro, Görsel Sanatlar, film,
edebiyat ve Multimedya gibi çeşitli atölye çalışmaları, sergiler ve konferanslar
da dahil olmak üzere geniş kapsamlı bir festival oluyor. Dünyanın dört bir yanından insanlar hem görev
almaya hemde izlemeye geliyor. Bizde bu festivale davet edilen ülkelerden
biriydik. Ülkemizi en iyi şekilde tanıttık.
Hatta o yıl Cervantino Festivalinin en ilgi çeken ülkesi biz olduk, öyle ki
basında bizlere sık sık ve geniş yer verildi.
San Cristóbal
San Cristóbal, Meksika’daki en güzel koloni şehirlerinden biri kabul
edilir. Jovel Vadisi’nde kurulan bu şehir, arnavut kaldırımlı sokakları,
kiliseleri, küçük meydanları, kırmızı kiremit damlı evleri ve çiçek dolu
bahçeleri ile ünlü.
San Juan Chamula, bir kasabadır. Burada Maya dillerinden Tzotzil
dilini kullanan Tzotzil Mayaları yaşamakta. Kasaba, Meksika’da özerk bir yapıya
sahip ve kendi askeri ve polis teşkilatı var. Kasabada fotoğraf çekmek hoş
karşılanmıyor. İnanışları gereği çoğu yerli ruhlarının fotoğrafla çalınacağı
inancıyla fotoğraf makinesini görünce sırtını dönüyor. Kilisede fotoğraf çekmek
kesinlikle yasak. Fotoğraf çekenlerin kasaba dışına çıkarılacağını hatırlatayım.
ZİNATACAN
Zinatacan, dağlık bölgede kurulmuş, San Cristobal’den 7 km. uzaklıkta küçük bir
köy. Zinatacan “Yarasalar Vadisi” anlamına geliyor. Köyün tarihi, tuz
madenlerinin keşfedildiği Aztek dönemine kadar uzanıyor. Günümüzde ise en büyük
gelir kaynağı çiçekçilikmiş. Bölgedeki diğer köyler gibi Zinatacan halkı da
özgün kıyafetleriyle tanınıyor.
Kıyafetlerin tamamı gördüğüm kadarıyla el
yapımı ve pembe, mor renkler hakim.
Burada koyunlar kutsal kabul ediliyormuş. İyi davranıp, korunuyor ve
öldüklerinde aile üyelerine yapıldığı gibi yas tutuluyormuş.
EL SUMIDERO KANYONU
Yerliler, bu büyük boğazı El Sumidero (kanal, oluk) diye adlandırıyor çünkü
Grijalv Nehri’nin bu kanyon içinde büyük bir mağaraya döküldüğünü düşünüyorlar.
Bölgedeli Chiapa yerlileri İspanyol işgalci Diego de Mazariegos’a boyun eğmek
yerine zirverlerden kendilerini boşluğa atmayı tercih ettikleri için burası
ünlü. Sumidero Kanyonu, şelaleri, hızlı akarsuları ve girdaplarıyla geçilmesi
çok tehlikeli bir yermiş. Şimdi ise barajdan dolayı suyun yaklaşık 330 m. yükselmesi nedeniyle
Chiapa de Corzo’dan kalkan tekneler sakince yol alabilmekteler.
Kıyılarında küçük timsahlar görülebilen 25 kilometre uzunluğundaki ve yer yer
1000 metreyi bulan falezleri ile Sumidero, Meksika’nın en etkileyici kanyonu.
Merida
Yucatan Eyaletinin başkenti olan Merida, Atlas Okyanusu’na yakındır.
Yucatan Yarımadası tarihi öneme sahip bir şehir. Maya Uygarlığı burada
yaşamış. Görkemli kilise binaları, tek ya da iki katlı evleri, daracık taş
sokaklarıyla Merida birkaç önemli Maya antik kentini içeren rotanın (Puuc
Rotası) başlangıç noktasında yer alıyor. Yazları ısı 40 dereceyi buluyor ve
sivrisinekler peşinizi bırakmıyor. Ama Progreso bölgesindeki plaj sadece
40 dakika mesafede. Onun dışında hava hep limonata kıvamında. Şehir temiz
ve sessiz. Ayrıca düz, yokuş yok. Bu nedenle her yere ulaşmak kolay. Şehirde
eğlence neredeyse bedava; parklarda dans edebilir, sokaklarda gitar
konserlerine rastlayabilirsiniz. Merkezdeki park alanında her cumartesi gecesi
ücretsiz sahne şovları sergilenmekte.
Meksika’da her şehir ayrı bir çekicilikte ve kendine özgü ışıltı içinde
denilebilir. Altın rengi kumsalları ve göz kamaştıran mavilikteki Pasifik
Okyanusu ‘na doyum olmuyor. Müzik kültürü ve çok renkli yerel kıyafetleriyle de
göz kamaştıran bir zenginlikte.
Benim gibi alışveriş canavarları için açık hava
alışveriş yerleri çok güzel . Ziyaret ettiğiniz Meksika şehirlerinde bu
pazarları sakın ihmal etmeyin derim. Renkli pançolar, halı ve kilimler,
sombrero (Meksika yerel şapkası),
küçük şişelerde hediyelik tekilalar hem kendinize hemde sevdiklerinize hediye
almak için çok güzel.
Ülkemden çok çok uzaktaki bu ülkeyi 20 gün boyunca gezme imkanı buldum.
Bunun için kendimi çok şanslı görüyorum. Ama daha gezilecek bir çok yer vardı.
Çok istememe rağmen maalesef diğer yerleri görme şansım olmadı. Meksika seyahat
gözlemimi kısaca şöyle özetleyebilirim. Tarihiyle, yemekleriyle, kültürüyle,
doğasıyla Meksika asla sıkılmayacağınız, muhteşem bir ülke, her ne sebeple
olursa olsun mutlaka ziyaret edin…
Sevgiyle kalın.