25 Kasım 2015 Çarşamba

MEKSİKA



Meksika’ya yıllar önce Ekim ayında gittim.  Türkiye’ye vize uygulayan bir ülke. Türkiye’den direk uçuş olmadığı için İstanbul- Amsterdam-Orlando ve Mexico City aktarmalı uçuşla 16 saatte vardık. Başkenti Mexico City’e indiğimizde ilk  dikkatimi çeken şeylerden biri Havalimanının şehrin tam ortasında olması ve uçağın buraya inmesiydi. Öyle ki iniş sırasında  uçağın kanadı sanki yolda giden arabalara çarpacak gibiydi.


ikinci dikkatimi çeken şey de bu canlı, gürültülü ve zıtlıklarla dolu şehirdeki araba sayısıydı. İnanılmaz bir trafikle karşı karşıya kaldık. Gerçi artık İstanbul’un trafiğide öyle ama gene de bana çok karışık geldi… Ülkenin para birimi Meksika Pesosu. Amerikan doları karşılığında havaalanında yada şehir merkezinde bozdurabilirsiniz. Başkenti Meksico City dışında birçok büyük kenti var. Ben burada gezdiğim birkaç tanesini sizlerle paylaşıcam… Kısaca Antik Astek medeniyetin izlerini sürebileceğiniz ve bozulmamış çok iyi korunmuş kültürel eserlerine hayran kalacağınız, keşfetmeye doyamayacağınız zenginlikte bir yer. İmkanı olan herkesin görmesi gereken bir ülke bence…Bu güzel ülkeye gitmek isteyen yada merak edenler için Meksika hakkında edindiğim  bilgileri paylaşmak istiyorum.

Meksika  Orta Amerika'da, Karayip Denizi ve Meksika körfezi kıyısında, Belize ve ABD arasında, Kuzey Pasifik Okyanusu kıyısında, Guatemala ve ABD arasında yer alıyor.

Mayalar, Astekler ve Olmekler gibi eski uygarlıklara ev sahipliği yapmış bir ülke. Pek çok farklı kültürün üstüne bir de İspanyol  kültürününde etkisiyle ortaya zengin bir kültür çıkarmış.  Dünyadaki en kalabalık İspanyolca konuşan nüfusa sahip. Latin Amerika ülkelerinin en kalabalık olanı Meksika. Ülkenin %60 ını Melezler, %30 unu Kızıldereliler, %9 unu Beyazlar  oluşturuyor. Farklı coğrafi özellikleri ve geniş yüzölçümü nedeniyle gideceğiniz bölgeye göre iklim şartları değişmektedir. Ancak genel olarak  Haziran ve Ağustos ayları oldukça sıcak ve kurak geçiyor. Mayıs ve Ekim ayları ise yağışlarla geçiyor. Buraya gelmek için bence en güzel mevsim Kasım ile Mayıs ayları arası çünkü sıcaklık bunaltıcı olmuyor ve nem oranı düşük oluyor.  En çok mısır, soya fasulyesi, kahve, balık, acı biber ve tabiki de Tekila oldukça seviliyor ve bol  bol tüketiliyor. Çok zengin bir mutfağa sahip, Tortilla , 300 çeşidi bulunan Taco , Sopa ve Chile  verde yemeden gelmeyin. Tabi en meşhur tekilası Corona ve yerli tekilaları da denemeyi unutmayın derim.

Meksika, oldukça geniş topraklara yayılmış bir ülke. Ziyaret edilecek bir çok kenti var. Anlatmaya başkentten başlamak doğru olacaktır diye düşünüyorum…
Meksika
Mexico City

Bizim ilk durak yerimiz  Mexico City’di.  Mexico City  çeşitli şehir ve kasabaların zaman içinde birbirleriyle birleşmeleri sonucu oluşmuş büyük bir şehir. Meksika’nın başkentinin kökenleri de tarihsel merkez denilen ve Azteklerin bir zamanlar gökyüzünün bir haritası gibi kurdukları ve dört ana yöne göre hizalanmış bir şehrin üzerinde kurulmuş bir yer . İspanyollar sonradan burayı bir satranç tahtası gibi düzenlemişler ve manastırlarla dolu, aristokratik bir şehir haline dönüştürmüşler ve sonunda şehir modern hayatın daha küçük boyutta bir kopyası olmuş...  Gezmek için bana sorarsanız mümkün olduğunca şehri yaya dolaşmak daha iyi. Zaten şehrin geometrik düzenliliği  turistlerin Zocalo’da birleşen çeşitli semtleri gezebilmelerini kolaylaştırıyor. Bu semtler kabaca dört bölgede gruplanabilir: San Sebastina, Santa Maria, San Juan ve San Pablo’dur. Ayrıca dört ana yönü belirten isimlerini Latin Amerika cumhuriyetlerinden, ulusal kahramanlardan ve olaylardan alan bazı caddelere ulaşmakta mümkün... Kentte yapılacak çok fazla şey var. Tarihi 8000 yıl öncesine dayanan Aztek medeniyetine dayanan kalıntıları yerinde görme heyecanını  bu şehirde  yaşamak mümkün.



 Akşam üzeri sokak çalgıcılarının doyumsuz konserleriyle renklenen ve kulaklarınızın pasının gittiği Garibaldi Meydanı, Kraliyet Meydanı, Büyük kadetral kentin en turistik merkezlerinden…  


Gezilecek yerlerden biride bence Antropoloji Müzesi,  büyük bir alanda bulunan bu müze, İspanyolların gelişinden önceki döneme ait objeleri sergiliyor, Meksika'nın en iyi müzesi olarak nitelendirilir -aslında, bence dünya üzerindekilerin en iyilerinden birisi. Bu müzede, 18. Yüzyıldan, yani iki farklı dünyanın ilk kez karşılaşmasıyla yerli mirasına duyulan ilginin yok olmasından beri Meksika’dan toplanan önemli arkeolojik ve etnografik koleksiyonları görebilirsiniz. 1964’de tamamlanan bu yapı o zamandan bu yana değiştirilmeden korunmuş. 26 tane sergi salonu bulunmakta. Tüm müzeyi gezmek birkaç gününüzü alabilir.







TEOTIHUACAN

İkinci adres TEOTIHUACAN, rehberin bize söylediği kadarıyla dünyada çok az şehrin, ölümlülerin yaşadıkları âlemlerden daha yüce boyutta yaşamaya alışmış tanrılarca yaşamaya değer bulunduğu söylenilen  Teotihuacan işte böyle bir şehirmiş, günümüzde halen geniş caddelerinde hissedilebilen binlerce yıllık bir uygarlık, bu yer efsanevi bir konuma oturtulmadan önce burada yaşamış. Şehrin tören merkezi, iki eksenin sembolik bir temsili gibi; kuzey-güney eksenine Ölüm Caddesi deniyor, buradan tıpkı bir kelebeğin kanatları gibi binalar, saraylar ve sunaklar her iki yana doğru uzanıyor. Bir uçta Ay Tağınağı bulunurken diğer uçta inanılmaz büyük taş bir kütle gibi yükselen Güneş Piramiti görülüyor. Bu iki büyük bina, doğanın binaları yapan insan arasındaki ikiliği temsil ediyormuş. Şehrin terk edilmesinden yüzlerce yıl sonra, insanlar bu şehri “Tanrılar Şehri” diye adlandırmışlar; mevsimlerin ve doğal olayların döngülerinin, astronomik olaylar ile  takvim arasındaki ilişkinin bu şehrin yapımında yansıtıldığı göz önüne alınırsa bunun hiç de nedensiz yere verilmiş bir isim olmadığı görülür. 

Şehrin kalbinde, Citadel ve Great Compound adında halka açık 2 toplantı alanı var. Citadel, merdivenlerle çıkılan 365 metre yükseldiğinde bir platform üzerinde yer alıyor. Bu platformda, Quetzakoatl (Ana tanrılardan biri olan Tüylü Yılan) Tapınağı adında, her katı heykellerle süslü bir piramit yer alıyor. Etrafa tehditkâr bakışlar atan taş yılanlar, bugün bile insanı huzursuz ediyor. Dini sebeplerden çok, idari işlere hizmet ettiği sanılan Great Compound'da zamanında üzerinde binalar olan iki platform var.




Kaliteli duvar resimleri, bu insanların yeteneklerine, kuvvetten düştükleri yıllarda insan kurban etmenin yaygın olduğuna işaret ediyor. Teotihuacan'ın sonunun nasıl geldiğini kimse bilmese de, sonun vahşetine ve 8. yüzyılın şehrin batışına şahit olduğuna dair şüphe yok.









Guanajuato


Guanajuato adlı renkli ve koloni şehrinde her yıl Ekim ayında düzenlenen Uluslararası Cervantino Festivali yapılıyor. Bu festivalde,  sanat ve kültürel etkinlikleri sahne sanatlarıyla da süsleyerek,
opera, çağdaş dans, tiyatro, Görsel Sanatlar, film, edebiyat ve Multimedya gibi çeşitli atölye çalışmaları, sergiler ve konferanslar da dahil olmak üzere geniş kapsamlı bir festival oluyor.  Dünyanın dört bir yanından insanlar hem görev almaya hemde izlemeye geliyor. Bizde bu festivale davet edilen ülkelerden biriydik.  Ülkemizi en iyi şekilde tanıttık. Hatta o yıl Cervantino Festivalinin en ilgi çeken ülkesi biz olduk, öyle ki basında bizlere sık sık ve geniş yer verildi.




San Cristóbal

San Cristóbal, Meksika’daki en güzel koloni şehirlerinden biri kabul edilir. Jovel Vadisi’nde kurulan bu şehir, arnavut kaldırımlı sokakları, kiliseleri, küçük meydanları, kırmızı kiremit damlı evleri ve çiçek dolu bahçeleri ile ünlü.

SAN JUAN CHAMULA

San Juan Chamula, bir kasabadır.  Burada Maya dillerinden Tzotzil dilini kullanan Tzotzil Mayaları yaşamakta. Kasaba, Meksika’da özerk bir yapıya sahip ve kendi askeri ve polis teşkilatı var. Kasabada fotoğraf çekmek hoş karşılanmıyor. İnanışları gereği çoğu yerli ruhlarının fotoğrafla çalınacağı inancıyla fotoğraf makinesini görünce sırtını dönüyor. Kilisede fotoğraf çekmek kesinlikle yasak. Fotoğraf çekenlerin kasaba dışına çıkarılacağını hatırlatayım.

ZİNATACAN

Zinatacan, dağlık bölgede kurulmuş, San Cristobal’den 7 km. uzaklıkta küçük bir köy. Zinatacan “Yarasalar Vadisi” anlamına geliyor. Köyün tarihi, tuz madenlerinin keşfedildiği Aztek dönemine kadar uzanıyor. Günümüzde ise en büyük gelir kaynağı çiçekçilikmiş. Bölgedeki diğer köyler gibi Zinatacan halkı da özgün kıyafetleriyle tanınıyor. 


Kıyafetlerin tamamı gördüğüm kadarıyla el yapımı  ve pembe, mor renkler hakim. Burada koyunlar kutsal kabul ediliyormuş. İyi davranıp, korunuyor ve öldüklerinde aile üyelerine yapıldığı gibi yas tutuluyormuş.

EL SUMIDERO KANYONU

Yerliler, bu büyük boğazı El Sumidero (kanal, oluk) diye adlandırıyor çünkü Grijalv Nehri’nin bu kanyon içinde büyük bir mağaraya döküldüğünü düşünüyorlar. Bölgedeli Chiapa yerlileri İspanyol işgalci Diego de Mazariegos’a boyun eğmek yerine zirverlerden kendilerini boşluğa atmayı tercih ettikleri için burası ünlü. Sumidero Kanyonu, şelaleri, hızlı akarsuları ve girdaplarıyla geçilmesi çok tehlikeli bir yermiş. Şimdi ise barajdan dolayı  suyun yaklaşık 330 m. yükselmesi nedeniyle Chiapa de Corzo’dan kalkan tekneler sakince yol alabilmekteler.
Kıyılarında küçük timsahlar görülebilen 25 kilometre uzunluğundaki ve yer yer 1000 metreyi bulan falezleri ile Sumidero, Meksika’nın en etkileyici kanyonu.

Merida

Yucatan Eyaletinin başkenti olan Merida, Atlas Okyanusu’na yakındır. Yucatan Yarımadası tarihi öneme sahip bir şehir.  Maya Uygarlığı burada yaşamış. Görkemli kilise binaları, tek ya da iki katlı evleri, daracık taş sokaklarıyla Merida birkaç önemli Maya antik kentini içeren rotanın (Puuc Rotası) başlangıç noktasında yer alıyor. Yazları ısı 40 dereceyi buluyor ve sivrisinekler peşinizi bırakmıyor. Ama Progreso bölgesindeki plaj sadece 40 dakika mesafede. Onun dışında hava hep limonata kıvamında. Şehir temiz ve sessiz. Ayrıca düz, yokuş yok. Bu nedenle her yere ulaşmak kolay. Şehirde eğlence neredeyse bedava; parklarda dans edebilir, sokaklarda gitar konserlerine rastlayabilirsiniz. Merkezdeki park alanında her cumartesi gecesi ücretsiz sahne şovları sergilenmekte.



Meksika’da her şehir ayrı bir çekicilikte ve kendine özgü ışıltı içinde denilebilir. Altın rengi kumsalları ve göz kamaştıran mavilikteki Pasifik Okyanusu ‘na doyum olmuyor. Müzik kültürü ve çok renkli yerel kıyafetleriyle de göz kamaştıran bir zenginlikte. 





Benim gibi alışveriş canavarları için açık hava alışveriş yerleri çok güzel . Ziyaret ettiğiniz Meksika şehirlerinde bu pazarları sakın ihmal etmeyin derim. Renkli pançolar, halı ve kilimler,  sombrero (Meksika yerel şapkası), 




küçük şişelerde hediyelik tekilalar  hem kendinize hemde sevdiklerinize hediye almak için çok güzel.

Ülkemden çok çok uzaktaki bu ülkeyi 20 gün boyunca gezme imkanı buldum. Bunun için kendimi çok şanslı görüyorum. Ama daha gezilecek bir çok yer vardı. Çok istememe rağmen maalesef diğer yerleri görme şansım olmadı. Meksika seyahat gözlemimi kısaca şöyle özetleyebilirim. Tarihiyle, yemekleriyle, kültürüyle, doğasıyla Meksika asla sıkılmayacağınız, muhteşem bir ülke, her ne sebeple olursa olsun mutlaka ziyaret edin…

Sevgiyle kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ORİJİNAL İTALYAN PİZZA 🍕

Merhaba, Pizzayı sevmeyen yoktur diye düşünüyorum. İtalyanların en meşhur yemeklerinden olan Pizza ülkemizde de  sevilerek yenen bir yiyec...